15 Eylül 2010 Çarşamba

''Karar Milletin'' Mi Acaba?

  Malumumuz bir referandum atlattık toplum olarak, her ne kadar sonuçları beni ve benim gibi düşünenleri memnun etmese de. Konum bu olmayacak, çünkü zaten ensesi kalın medyatik abi-ablalarımız çoktan beş ansiklopedilik laf çıkardı bu meseleden. Gazeteler bu köşe yazılarıyla doldu taştı, televizyonlar başka habere aman vermedi falan filan. Bazen acaba ikinci bir Rupert Murdoch vakasıyla mı karşı karşıya Türk medyası diye düşünmeden edemiyorum, bir referandumdan bu kadar rant elde etmek! İş bağış yapmaya gelse kimse gazetesinde, kanalında bu kadar zaman ve sayfa ayırmaz! Meseleyi, ucundan verip, hadi gidip bağış yapın bakın din kardeşlerimiz acılar içinde derler. Ne ikilem ama...

    İkiyüzlü ve de oldukça taraflı bir medyanın elinde objektif kararlara varabilmek deveye hendek atlamaktan da zor, onun için yapılan şeyler ve alınan kararların hepsi medyanın ve taraflar arası çatışmanın sonucudur. Halkın elinden tutmadıkça, eğriyi doğruyu göstermedikçe, yargılamadan, kendi haline bırakarak, suçlamadan bir şeyleri onların doğru karara varmasını beklemek ahmaklıktan başka bir şey değildir. Halka bir şey vermeden iki katını bekleme huyu Türk politikasının bir ürünü müdür yalnızca, yoksa evrensel yanılsama mı politikacılar ve de medya arasında? Araştırıp görmek gerek...

   Beni olayın boykot yönü ilgilendirdi en çok ve de takdirimi kazandı Kürtler bu haksız ve adaletsiz, elit kesim kararının halka empoze edilmesine tepki göstererek! Kim karar veriyor milletin adına? Üç beş kurum ve de sadece 550 milletvekili mi? Nerede bu milletin diğer meslek grupları ve etnik toplulukları? Gözardı edilmeler başladı yine, görmemezlikten gelmeyi yeğleme. Toplum bağırırken adalet, kardeşlik diye biz kaç kişinin insafına kaldık allasen? Kime düşmüş halk adına bağımsızca kararlar vermek? Elimize bayram şekeri misali paketlenip kurdelelenmiş anayasayı verdiler, bayram çocuğu konumuna da düştü bu millet sonunda!

   ''Al çocuğum, bak bu anayasa, biz senin adına düşündük taşındık yaptık bunu, şimdi kabul et bakayım'' mı olduk! Resmen evet, biri bağırır HAYIR diye, biri yırtınır EVET diye, ey ahali MİLLET bu kararın neresinde? Sorun da bu zaten, Doğuyu galeyana getiren ve de haklı olarak isyan ettiren. Beni ve diğerlerini, ki bende soyu tükenme tehdidi altındaki türlerden biriyim, isyan ettiren de özgür iradenin gözardı edilip millete zorla! onaylattırmak millet adına alındığı savunulan her kararı.

    Doğuya dönüp baktığımızda isyan tarihi bayağı bir eskiye dayanıyor aslında.topl Derdini dinlemediğin bir umun ileride dert olması Türkiye'nin kaçınılmazları listesinde birinci sırada yer alıyor. Osmanlı toplumunun etkilerini görmüyor muyuz biraz da burada? İlgilenilmeyen eyaletler (Balkan sancakları ve de güney eyaletleri gibi) ve de ardından gelen özerkliklerle bağımsızlıklar. Ne kadar gözardı edersen o kadar gözardı edilirsin, bu bir gerçek. Toprağa maddi olarak sahip olmak değildir önemli olan, o toprağa maddi manevi sahip çıkmak ve de onu yaşatmaktır tüm güzellikleri, farklılıklarıyla. Nedense Türk tarihinde hep atlanmış bir politikadır bu, bedelinin ödeneceğinin bilincinde olarak.

    Bedel ödemeyi ve de bu faturayı da halka kesmeyi çok seven hükümdarlarımız  ve de cumhuriyet sonrası devlet adamlarımız oldu. Türk miletinin kaderi midir bu kadersizliği mi? Neden yapılan yanlışların, hataların bedelini toplum olarak biz ödemek zorundayız? Peki sözü edildiğinde neden kızarız, neden üstlenmek istemeyiz suçları da gurur kaynaklarımızı üstlendiğimiz gibi? Çok mu değişik bir milletiz anlamak için, yoksa zaman mı marjinalleştirdi bu milleti? Başka panele konu olur bu.

    Boykot kararını takdir ettiğimi söylemiştim, buradan özerk bir Kürt bölgesi istediğim sonucu çıkmasın, demem bu değildir. Bir milleti görmemek ve de gördüğünde görmezden gelmek, demem budur benim. İsyan etmelerinin nedeni devletin bir millete yaptığı yanlışlar, uyguladığı saçma politikalardır. Hem kendi milletini hem de diğer toplulukları mağdur etmektir yanlış olan. Geç kalmış özürlerin ülkesiyiz, millet olarak yapılanları hak etmedik, ama göz yummayabilirdik de. Biraz da suçu bilinçsizliğimize vermek gerekir diye de düşünmekten kendimi alamıyorum. Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur demiş atalarımız. Çok yerinde ve de doğru bir söz bu 21. yy. Türkiyesi için. Bakılan yerler serpildi, birer birer altın oldular da, nerede bu ülkenin bir diğer yarısı?

   Kendi kaderine mahkum edilmiş bir halk ve de Batı. Bir yanda Türklük değerleri, bir yanda bu ezici gücün karşısında direnmeye çalışan bir halk... Haklı bir direniş değil de nedir bu? Hak kanla, silahla elde edilmez, ama bir söz daha vardır halk arasında: Yapana değil yaptırtana bakacaksın diye... Bu da doğrudur, yapılanlar ortada. Peki biz millet olarak ne istiyoruz bu konuda?

   Önemli olan bizim ne istediğimiz, başkalarının değil... Ermeni Techiri yada Rum Mübadelesi gibi konularda karar devlet değil de millet tarafından verilseydi durum daha farklı ve de iç acıcı, en azından daha insani olacaktı her iki taraf için!

    Gerçekten Kürtleri tarihteki diğer azınlıklarımızı kaybettiğimiz gibi kaybetmek istiyor muyuz?
 
    Çocuklarımız büyüyünce onlara da ''Yavrum Yunanlı, Ermeni ve Sırplar düşmandır, şimdi bir de Kürtler eklendi'' demek mi istiyoruz?

    Bölünmüş bir Doğuya pasaportla mı geçmek istiyoruz?

    Oradaki insanları kaderlerine mi terk etmek istiyoruz?

    Doğudaki güzelliklerimizi kaybetmek mi istiyoruz?

    Bizim ne istediğimiz önemli millet olarak, açılım falan bahane. Neresinden açarlarsa açsınlar, millet açmadıkça bu meseleyi tarihi ayıplarımızdan biri olarak kalacaktır Kürt sorunu da!


  

9 yorum:

  1. halka sorma halka ne soruyorsun

    YanıtlaSil
  2. Demokrasi halkın kendi kendisini idare etmesidir.

    YanıtlaSil
  3. demokrasi halkın kendi krallarını seçmesidir.

    YanıtlaSil
  4. Eyvah o zaman yandık kardeş. Monarşiye dur demeliyiz.

    YanıtlaSil
  5. halktan üstün bir kurum varsa bildiğin, söyle gidip ona soralım madem.

    YanıtlaSil
  6. halkın tercihleri sizinkilerle ne kadar bağdaşıyor?

    kendini yönetmekten aciz kişiler bu işi yapması için başkalarını seçiyor.monarşiyle aynı.sürü - çoban."canım! beğenmezse halk yenisini seçer" diyebilirsiniz.monarşilerde de halk başkasını kral yapabilir. incelediğinizde monarşi ve demokrasi arasında çok fazla fark olmadığını görürsünüz.

    @Daydreamer halktan üstün bir kurum olmayabilir ama haklın tercihleri asla bireysel özgürlüklerden önemli değildir. amerika-vietnam savaşını ele alalım.halkın ne kadarı bu savaşı istiyordu, isteyenlerin de kaçı savaşın nedenini biliyordu?

    birkaç ülke dışında kaç demokratik ülkenin oturmuş bir anayasası var?bu değiştirilen anayasa 2-3 yıl sonra bir daha değiştirilecek. sonra bir daha.

    bizim halkımızın büyük çoğunluğunun parti politikalarından haberi yok.gerçi okuma-yazması olmayan veya düşünmeyen adamın parti politikasından haberi olsa ne olur olmasa ne olur.insanlar parti liderine veya savunduğu görüşe oy veriyor.bu müslüman buna oy verelim, bu halkçı buna oy verelim veya bu milliyetçi buna oy verelim denen bir ortamda emokrasi ne kadar sağlıklı işler?

    YanıtlaSil
  7. işte burada yine hükümet ve de yozlaştırılmış bir halk prototipi karşımıza çıkıyor, yöneten yönetilenden gücünü alır, fakat yönetilen ne kadar eğitimlidir?

    YanıtlaSil
  8. demokrasi kendimize söylediğimiz bir yalan.halk yine kendi kralını yaratıyor.

    YanıtlaSil
  9. demokrasi yerinde uygulama olmadan sarsılmış bir düzen sadece.

    YanıtlaSil