5 Eylül 2010 Pazar

Benazir Bhutto: Doğu'nun Kızı

Benazir Bhutto'nun hayatı başarı, hayal kırıklığı ve de onurla doludur, öncelikle onunla ilgili bilinmesi gereken temel gerçek budur. Kendisi Zülfikar Ali Bhutto'nun kızı olarak 1953'ün 21 Haziran'ında Pakistan halkına hediye olarak gönderilip, 2007'nin 27 Aralık gününde de suikaste kurban gitmiş, ilk Müslüman kadın başbakan olmasının yanı sıra, tarihteki en iyi kadın yöneticilerden biridir de...

    Benazir Harvard ve Oxford gibi üniversitelerde yüksek öğrenim görmüş, son derece modern bir kadın olup üç tane çocuğa da sahip olabilen, çocuk da yaparım kariyer de lafının (keşke yaşayan diyebilseydim) en iyi örneklerindendir. Bir eşine daha rastlamadığım yöneticilerdendir.

       O Doğu'nun kızıdır, tüm geçmişiyle, yaşamıyla. Doğu'nun değerlerine sahip çıkabilmiş, onu batıyla harmanlayıp kendine özgü bir yaşam tarzı yaratmış, hem kültürlü, hem erdemli hem de kadınlık değerlerine sahip çıkmış cesur bir yöneticidir de o... Doğu'ya sahip çıkan her insana karşı özel bir ilgim vardır, bilmek isterim neden sen de doğucusun benim gibi diye. Nedenlerinin öğrendiğimde de gözlerim parlar, Doğu bir sevgili daha kazandı diye, zira bugünlerde hep terk edilmelerde kendisi...

       Doğu'ya sahip çıkmak diye bir sözüm vardır benim, güneşin doğduğu, uygarlıkların başladığı yöndür Doğu. Batının karanlığında bile ışığından zerre kaybetmemiş, ezilse de yıpransa da hala tüm görkemiyle ayakta durmuştur, Benazir Bhutto gibi. Onun ölmesi bazı şeyleri öldürmüş değil, henüz kararmadı Doğu'nun ışığı. Onun fikirleri, sevenleri ölmedi. Önemli olan bu değil mi? Öldüğünde de yaşamak.

      Bazıları komplonun peşinde Benazir'e yapılan, ama gereken önlemler erken alınmadıktan sonra sonradan sızlanmanın hiçbir anlamı yok. Benazir gibi kadınlar ölümü umursar mı, o da muamma... Bir arkadaşım var Pakistanlı kendisi, eğer bir gün suikaste kurban giderse zerre kadar üzülmeyeceğini, çünkü bunun onun doğru bir şeyler yaptığına dair işaret olduğunu söylerdi... Aynısı benim için de geçerli… Ölmekten değil, yaşarken ölü olmaktan korkarım.

     Ölüme eliyle ayağıyla gitme cesaretini göstermiş bir başbakan, her şeyden önce bir anne ve kadındı o. Bir sözü var ki beni çok etkilemiştir. ''Bu hayatı ben seçmedim, o beni seçti...'' Acaba böyle midir hayatlar? Biz mi seçeriz onu, o mu bizi seçer? Kendi hesabıma, benim için seçilmiş olanı yapıyorum, kariyerim ve hayat tarzım bunun üstüne. Kadercilikse eğer bu, evet kaderciyim ben de.

    Işığa yöneliyorum, yani Doğuya. Işık ve Doğuyu eşanlamlandırmamın nedeni ikisinin benim için aynı şeyi ifade etmesi. Doğu aşığı pek kalmadı bugünlerde, bir emperyalizm dalgasıdır gidiyor derler de, batıda ışığa kaçma yolunda. Okuduğum seyahat kitapları hep bunların üzerine: Modernizmden ışığa kaçış. Peki Benazir ne yaptı? Batı asla onun vatanı olamadı, doğduğu yerde (Karachi) öleceğinin bilerek gitti ve evet, şimdi onun yokluğunda Pakistan daha da kötüye gidiyor.

     Keşke kadar nefret ettiğim tek kelime şiddettir, savaştır. Bu yüzden kullanmamayı tercih ederim, ama keşke demekten alıkoyamadığınız zamanlar vardır ya kendinizi, işte o zamanlardayım. Keşke Benazir ölmeseydi ve arkasında bu kara deliği bırakmasaydı... Keşke hayatını kaderin ellerine bırakmayıp baş kaldırsaydı. Keşke... Bir daha da kullanacağımı sanmam bu kelimeyi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder