22 Ekim 2011 Cumartesi

Yazılmamış Bir Kitaba Önsöz

''Portekiz Günlükleri'' adını verdiğim bu bölüme bu kez daha kişisel bir şeyler yazmamın daha güzel olacağına karar verdim. Yazma terapileri diye bir seans olmadığı için hayatımda, ben de burayı seçtim. Kim bilir, ileride kitap yazarsam bunu gerçekten de önsöz olarak kullanabilirim...


Görmeyi arzulayarak geçirdiğimiz onca yıldan sonra, aslında hepimizin doğuştan kör edildiğini anladığımda 8 yaşındaydım. 8 yaşında bir çocuğun hiçbir derdinin olmaması gerektiği inancı ebeveynlerim başta olmak üzere çevremdeki herkesi öylesine sarmıştı ki, hepsi de içimdeki bu canavarın bir an önce yok edilmesi gerektiği düşünüyordu. Farklılıkların ölmesinin dünya düzenine katkı sağlayacağını düşünen ve sırf bu yüzden elimdeki çanta gerçekte yeşil olsa da diğerleri onu mavi gördüğü için bu çantaya mavi diyecek insanların yaşadığı bir ülkede doğmuştum. Mavinin yeşille dansından ilginç figürlerin çıktığı bir yerde dünyaya geldiğimde SSCB dağılmış, Berlin Duvarı yıkılmış ve daha nice siyasi olaylar olup bitmişti. Ben, bu toprakların kızı, 1991’de gezegene belki de kazayla fırlatılmış, meraklı ve dünyaya patalojik derecede aşık ortalama bir homo sapien olarak dünyaya geldiğimde annem 27, babamsa 33 yaşındaydı. Ebeveyn olmanın zararları ve yararları hakkında yeterince bilgi sahibi olunması gereken yaşlardı bunlar. Ya da toplum bunu bekliyordu onlardan. Gerçek şuydu ki, benim ailem iyi birer insan olmayı becerip de, iyi birer ebeveyn olmaya cesaret edemeyen insanlardı. İyi ki de öyleydiler. Onlar olmasa bu yazı yazılamayacaktı.


Kim ne iddia ederse etsin, ailede yaşadığımı her şey hayatımızı doğrudan etkiler ve sonuçları ciddidir. Ben, 1991 kızı, bana hayatımı düşünmem ve kendimi bir şekilde kurtarmam gerektiğinin öğretildiği bir ailede doğdum. O tarihte doğan insanlarla aramdaki farkı ya da aramızda fark olup olmadığını bilmiyorum. Bunu çok da umursadığım söylenemez. Sorunlar her zaman aynı olabilir, ama ayrıntılar ve cevaplar her zaman kişiye özeldir. Eğer tüm sorunların çözümü aynı olsaydı, binlerce yıldır insanlık her türlü soruna çoktan cevap bulmuş ve bu cevaplar ışığında da hayatını mutlu mesut idame ettirmiş olurdu. Fakat biz böyle bir dünyada yaşamıyoruz. Gerçeklere döndüğümüzde ve sorunlarımızı ele aldığımızda hepimiz oldukça yalnız ve karmaşık canlılarız. Biz birer insanız. Aile de bu insanlık çemberinin ilk halkası olarak gözümüzü hayata ilk açtığımızda karşılaştığımız küçük ya da büyük grubun adı. Aile bizi yaratan ve farklılığımızı ortaya koymak, yaşam mücadelesi vermek adına savaşmamız gerektiğini bize öğreten ilk kurumdur.

Eğer bir kitabım olsaydı, bu aileme adanırdı...

Sizi özleyen kızınız...