21 Ağustos 2011 Pazar

Portekiz'den Merhabalar!

Lizbon
 Evet sevgili blogçular, dün itibariyle Portekiz hava sahasına iniş yaptım ve önümüzdeki bir yıl boyunca bu diyarda yaşamayı planlayan hem hayat hem de okul öğrencisi olarak, elimden geldiğince size Portekiz'i ve bu kültürü tanıtmaya çalışacağım. Buraların yenisi olmak da kolay değil hani. Bir de baş ağrısı eklenince üstüne kayıp bagaj derdiyle, yazmak epey bir zorlaşıyor. Yazmamak da olmaz dedim, kendime bir Portekiz günlüğü bile yaptım. Kaldığımız yerlerde izler bırakmak istiyorsak, bunu yazıya dökmek gerek dedim. Konuşulmamış ya da yazılmamış şeylerin pek bir değeri yoktur benim gözümde. O yüzden hem kendim hem de Portekiz'i merak edenler için ufak bir 'ilk izlenimler' yazısı yazmaya karar verdim. Avrupanın en Batısından Türkiye'ye. Buyrunuz!

Atatürk Havalimanından saat 8 sularında ayrıldım ve Madrid'e doğru yola koyulduk. Uçak yolculuğu sandığım kadar kötü geçmedi. Asıl mesela Madrid Barajas Havalimanına inince başladı. Bir saat transit yolcu görevlilerini aradım. Birkaç hediyelik eşya aldım, Madrid hatırası diye. İki saat bekledikten sonra bu kez de uçağı bulmak zorunda kaldım ve emin olun Barajas Havalimanı gibi havalimanları çok büyük ve vaktiniz kontrol noktalarında geçiyor. Uçak Lizbon'a gideceği için biraz küçüktü. Yakın mesafeler için o kadar büyük ve komforlu uçak vermiyorlar haliyle. Biraz sallandım ama bu sallantı, indiğimde yaşayacağım bavul şokuyla karşılaştırılamazdı bile.

Leiria ve meşhur kalesi
     Yarım saat bagaj kovaladım ve sonunda sadece bir bavulumu bulabildim. Sırt çantam yoktu! Kafayı yemek üzereydim, yemin ederim. Korkunç bir şey bu yalnız seyahat eden ve indiği yerde karşılayanı olmayanı için. Oturdum öfkeden ağladım Lizbon Havalimanında. Yapacak bir şey yoktu çünkü kayıp bagaj bürosu tıklım tıklımdı. Benim de bir an evvel Leiria'ya gitmem gerektiği için çıkışı yaptım ve Rede Garına doğru yola koyuldum bir taksiyle. Bu arada Lizbon yukarıdan bakıldığında da, aşağıdayken de çok güzel bir şehir. Bir an evvel oraya gezmeye gitmeliyim. Biraz İstanbul havası var ama daha küçük sanki. Bilemedim şimdi tamamen görmem ve biraz dokunmam gerek bir şehre karar vermek için.

Rede Garında da yarım saat bekledikten sonra Leiria'ya giden otobüsüm geldi. Son durakta inmem gerekti arkadaşımla buluşmak için. Son durağa kadar biraz Portekiz havası solumak istediysem de nafile. Yolda gözlerim kapanıyordu uykusuzluktan. Anladığım tek şey Portekiz nüfüsunun gerçekten denildiği kadar az olduğuydu. Yollar bomboş, mahallelerde insan göremiyorsunuz. İlginç! İstanbulda 3 hafta geçirdikten sonra Portekiz'e gelenlerin yaşayabileceği türden normal bir şoktu sanırım bu. Terk edilmiş hayalet kasabalara benzeyen Leiria'ya vardık sonunda iki saatlik yolculuğun ardından.

Arkadaşım garda yoktu! Bu da yaşadığım ikinci şok. Hadiii otur bir yarım saat daha ağla hüngür hüngür. Çaresiz hissetmedim, bu biraz da isyandı sanırım. Hava boğucu sıcaktı ve nemden eriyeceğim sandım. Laptop çantası omzumu kesmişti ve görenler saldırıya uğradım sanıyordu. Madrid'de bir kadın tevekkeli sormuştu omzunuza ne oldu diye. Bunları hatırladım Leiria'da da ve topladım eşyalarımı. Yarı yürüyüp yarı sürüklenerek bir hostel buldum. Aklıma bir şeytanlık geldi. Adama burada bir gece için oda istiyorum dedim ve ardından ekledim: 'Şu numarayı arar mısınız lütfen! Bu kişinin nerede olduğumu bilmesi gerek de!'

   Adam arkadaşımı aradı ve durumu izah etti. Arkadaşım da on dakika içinde geliyorum demiş. Kız geldi ve ben de orada kalmadım. Resepsiyonist biraz sinirlendi ama yapacak bir şey yoktu. Ben de omuz silkip hostelden ayrıldım. Leiria turu yaptık biraz Joana'yla. Terk edilmiş şehir görüntüsünün ardından alıştığım ilk şey Zara ve Bershka mağazaları oldu. Kapitalizm sağ olsun! Bana kendimi evimde hissettirdi her ne kadar yapay da olsa bu :) Bir yerde oturup Pepsimizi yudumlarken bir de baktık her yer dolmuş. Şaşırdım kaldım! Dedim arkadaş, biz de gece sokaklar boşalır siz de tam tersi. İlginçti doğrusu bir Türk için şehir merkezinin gündüz boşken gece dolu olması.

Zamanla baş ağrım daha da kötüleşti ve biz de Joana'nın Carvide Köyü'ne doğru yola koyulduk. Carvide köy ama bizim köylere benzemiyor. Daha bir modern ve şehirleşme kokusu aldım taze gübre kokusunun yanı sıra. Joana'nın ailesi ise çok sempatik ve dost canlısı insanlardı. Gayet iyi ağırlandım ve çat pat Portekizcemle sohbet ettim annesiyle. Bizde misafire söylenen 'Dolap senin, hiç çekinme' muhabbeti burada da var. Akdeniz insanı başka oluyor doğrusu. Erkenden uyudum ve öğlen vakti uyandım. Bağ ağrım mucizevi bir şekilde geçmişti.

Şimdiyse sadece yarın Lizbon'a yapacağım mecburi ziyareti düşünmekle meşgulüm. Bir de Braga'ya. Yabancı polisine gidip oturma izni almam lazım. O da ayrı dert gerçekten. Param yollarda harcanıyor desem yeridir. Eğer şu bavulu bulamazsam daha beter olacak halim çünkü içinde ayakkabılarım ve Joana için aldığım hediyeler var. Umarım başına iş gelmemiştir. Tek dileğim bu şimdilik.

Hafif bulutlu ve kasvetli Portekiz öğleden sonrasından tüm dünyaya 'Bom Dia!'





3 yorum:

  1. Umarım sorunların çözülür ve ileride çok güzel günler olarak hatırlarsın Portekiz günlerini. Sana kolay gelsin.

    Bu arada şu ana kadar sadece ismini bildiğim bu ülke hakkında yazacaklarını ve ekleyeceğin resimleri merak ediyorum. Özellikle insanını, günlük hayatlarını, kültürlerini ve tarihlerini. Şimdiden teşekkürler:))

    fatma

    YanıtlaSil
  2. umarım Portekiz günlerin çok güzel geçer ve bizimle güzel şeyler paylaşırsın...Yazılarını bekliyoruz...

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim ikinize de! Umarım burada güzel zaman geçiririm :))

    YanıtlaSil