14 Şubat 2011 Pazartesi

Subjektif Tarih Dersleri

      Okuldaki tarih dersleri benim için çoğu zaman işkenceye dönüşmüştür. Hoca elinde kırbacıyla dövüyor sanki her birimizi eğer ateşli ve tarihe yakışır bir biçimde dinlemezsek… Belli etmezsek onayladığımızı. Ağır sözleri ve şaşkın bakışları oluyor çoğu zaman, bir öğrenci karşı çıktığında ya da itiraz etmek istediğinde herhangi bir şeye. Taraflı ve çarpıtılmış, doğruluğuyla oynanmış bir tarihe maruz kalıyoruz okullarda milli kimliğe halel getirmemek adına. Tarih kitaplarıyla bir türlü yıldızı barışmamış biri olarak tarih derslerini de sevemedim ben. Neden mi? İnsani değerleri ayakları altına alan ve toplumdan çok kişileri yücelten Osmanlı zihniyeti kanıma dokunduğu için.

     Tarihin karanlık yönleri balçıkla sıvandığı, ihtişam akan taraflarının ise asırlardır bal börek olarak bize yutturulduğu gerçeği içime sinmediği için. Einstein’ın izafiyet teorisinin bile Quantum tarafından yıkıldığı bu yüzyılda, kim mutlak doğrunun varlığından söz edebilir ki? Kim diyebilir ki yüzde yüz doğru bir bilgiyi bize? Muğlak meseleler dururken kenarda köşede, nedir bu tarihe olan övgü eleştirel bakmak yerine? Kusurları olmayan bir toplum imkanlı bir şey midir ki biz sütten çıkmış ak kaşık olduk birdenbire? Biz dediğime bakmayın, öfkem sahibini bulacak birazdan kalemimle. Kılıç yerine kalemimin keskinliğine sığınacağım.

    Tarihe olan öfkem onun insani duygulara uzak kalmasıdır ilk olarak. Tarih insanlar sayesinde yazılmıştır ve nesilden nesile aktarılmıştır. İnsanlık olmasaydı eğer yazacak ne kalırdı geriye? Tarih bilimi insanlıkla alakalı bilim dallarından biri ve ne yazık ki bu tanıma uyduğu pek görülmemiştir. İnsan temasının soyutlanarak aktarıldığı kuru tarih kitaplarıyla başımın dertte olmasının sebebi budur. İçinde insanı aradım ben, fakat muvaffak olamadım ne yazık ki. Savaşlar vardı, unvanlar, zaferler ve galibiyetler. İnsanı aradım, yok efendim. Bulamadım. Özelikle biri oradan o sözcüğü çıkarmış gibi duruyordu okuduğum tüm subjektif tarih kitapları. Kendilerini subjektif olarak anma nedenim, kendilerinin insan gerçekliğini göz ardı ederek objektif yasalara baştan karşı gelmeleridir. Hümanizmayı elinin tersiyle iterek tahta zaferi, şanı, savaşı oturtan bir tarihin gelecek nesillere katkısı nedir acaba? Hep merak etmişimdir.

    Ne bekler acaba hocalar bize kanlı savaşlar, ayaklanmalar ve katliamlar anlatırken? Elimize kılıcı alıp ‘’Allah Allah’’ nidalarıyla sefere gitmemizi mi? Burada verilen mesaj ‘’Bakınız biz kanla, kılıçla toprak ‘’gasp’’ aman pardon fethettik!’’ midir? ‘’Biz tarihi eserleri ibadethaneye çevirdik, buyurun içinde ibadet edin!’’ mi peki? ‘’Biz halkı vergilerle soyduk, yok yok vergi topladık!’’ mıdır? Ne beklerler acaba çocuk beyinlerden bunlar anlatıldığında?

    Çok soru soran ve sorgulayan bir öğrenci olduğum için, çok hocanın asabını bozup tokat bile yemişliğim vardır. Anneme de diyemezdim, eti senin kemiği benim kanunu yüzünden. Araştırmanın önemini kavrayıp kitaplara sarıldım. Minik bir kitap kurduydum kozanın içinde. Körü körüne ilerlerdim rehberden yoksun. İyi ki kimse bana kozadan nasıl çıkacağımı öğretmemiş! Özellikle de tarih söz konusu olduğuna kendimle gurur duymadan edemiyorum. Ohh olsun diyor içimdeki hümanist, sen olmadın onlardan.

     Tarihin yarattığı önyargılardan bıkıp usanmış bir birey olarak, tarihle aramın bozuk olması doğaldır. Bir diğer neden de ‘’düşman’’ sözcüğünün çocukluğumuzdan itibaren içimize işle(til)mesidir. Biz çevresi düşmanlarla sarılı Türkiye cennetinin, onu korumakla mükellef fedaileriyiz onlara göre. Onlar kim? Tarih kitapları, aile bireyleri. ‘’Düşmanı denize döktük!’’, ‘’Domuzdan post, gavurdan dost olmaz’’, ‘’kafir’’ gibi söylemlerle büyütüldük dostluk ninnileri yerine. Eğer o ülkelerde de eleştirdiğim tarzda bir tarih anlatımı söz konusuysa, eleştirim ayrıca onlaradır da. Ayrım yapmamak gerek böyle konularda. Hiç unutmam, bir gün anneme sormuştum: ‘’Anne, biz Türkler dışındaki herkes çok mu kötüdür? Bir iyi biz miyiz?’’ Annem iyi bir Türk vatandaşı olarak tarihi kolladı elbette. Sinir olmuştum gerçekten de. İnanmıyorum dedim o gün, kendim keşfedeceğim! İyi ki beni o gün sinir ettin anne. Böylece bana gerçeğin yolunu açtın.

     Biz bize aktarılanları gelecek nesillere iletmekle görevli Türk gençliğiyiz. Konuşmayız yeri gelmedikçe, lal olur diller tarih dendiğinde. Bozsak şu suskunluğu, atsak üstümüzden şu rehaveti de br araştırsak? Ne kaybederiz bir Türk olarak? Türk dediğin mert olmaz mı? Mertlik doğruluk gerektirir, o zaman amacımız doğrunun kendisi olmalı bizim. Tarih sandığını açıp içinden eskimiş bilgileri ayıklayıp atsak artık diyorum. Düşmanlık tohumlarının dibine kibrit suyunu döküp, dostluk fidanları eksek yerine?

     Zaman doğruların güneşe çıkmak için çoktan yol aldığı zamandır. Zaman bizim zamanımız. Geçmişin perdesini indirip, geleceği aydınlatmanın zamanı…

    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder