4 Temmuz 2011 Pazartesi

Ortadoğu Dosyaları: Bu Kez Kadın!

Zihinlerde kalıplaşmış 8 harfli bir Ortadoğu vardır hep. Bu Ortadoğu savaş, intifada, müzakere, diplomasi ve petrol kelimelerinden oluşur. Aramızda Ortadoğu konulu tabu oynasak bu kelimeler yasaklı olur. Çünkü Ortadoğu bu kelimelerle bütünleşmiş ve yıllarca medya kanalıyla bize bu şekilde sunulmuştur. Bir kelime vardır ki ağızlarda nedense(!) ekşi bir tat bırakır, söylenemez kolay kolay o diyarlarda. Sanki telaffuz edildiğinde bir şey sıçrayacakmış ya da hapse atılacakmışsın gibi. O sihirli kelime ‘Kadın’dır.



Ortadoğu’nun kangrenli sisteminin çökmeye başlamasıyla, adı daha fazla duyulmaya başlayan ‘kadın’ kelimesi. Ortadoğu’da kadın olmak zordur; çünkü alabildiğince ataerkil bir toplumun içinde dünyaya gelmişsindir. Savaş hikayeleriyle büyümüş, her an savaş çıkacak korkusuyla günlerini geçirmişsindir. Bir kulağı radyoda, gözleri ise televizyonda olan bir toplumun üyesisindir. Baskı bir yandan kuşatır seni, korku öbür yandan. Varken etrafında çift mengene, sen ne cesaretle kadınım dersin göğsünü gere!


Kuveyt’in eski politikacılarından Salwa al Mutairi de bu şekilde düşünmüş olmalı ki, şu cümleleri sarf edebilme gücünü kendinde bulabilmiş birkaç hafta önce: ‘Erkekler kendilerini zinanın günahlarından ve eşlerini aldatmaktan korumak için seks kölelerine sahip olmalı’. Salwa Hanım, Kuveytli erkeklerin fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak için seks kölelerine sahip olmaları gerektiğini söylerken kaç noktada kendisi ve savunduğu İslam ile ters düştüğünü fark etti mi bilinmez; ama duyulduğunda tüyleri diken diken eden, ne Müslümanlığa ne de insanlığa, aslında hiçbir yere sığmayacak olan bu kelimelerin beni ve daha birçok insanı rahatsız ettiği kesin. Ortadoğu’daki çürük sistemin birçok yerden çatırdadığı şu günlerde, gözler ilk kez kadınlara döndü. Herkes özgürlük ve adalet isteyip meydanları doldururken, kadınlar da asırlık suskunluk orucunu bırakıp kendi haklarının peşine düşmeye başladılar.

Herkesin içinde yanan ateş meydanları yakarken, kadınların susmasını beklemek akıllıca olmazdı zaten. Ne yazık ki politikacılar hala bu gerçeğin farkında değilmiş gibi histeri krizleri geçirmeye devam etmekte. Kadınların haklarının farkında olması ve bunu da çoktandır durumun farkında olan ama susan çevresine fark ettirmeye başlaması,  Ortadoğu’daki rejimlerin kanına fena dokundu. Yıkılan otoritelerinin enkazı altında debelenip duran eski vekillerin ve başkanların, kadınları susturmaya yönelik cılız ataklarının sebebi de bu hazımsızlık.

Merak ettiğim bir diğer konu ise Ortadoğu’nun çarpık yönetimlerden kurtulurken, ataerkilliğin dar boğazından da kurtulabilecek ve toplumsal cinsiyet eşiğini geçebilecek kapasitede olup olmadığı. İnsanlara özgürlüğü verebilirsiniz ya da onlara diledikleri hükümeti kurma iznini. Fakat bu insanlar bunu nasıl kullanacaklarını bilmiyorlarsa ve hala geçmişin yıkıntıları üstüne yeni bir hükümet kurmak istiyorlarsa, ikinci deprem kapıda demektir. Dünyadaki toplumlara dikkatlice bakıldığında, cinsiyet eşitsizliğinin olduğu hiçbir yerde demokrasiden ve refahtan söz edilemez. Kadının toplumun bütün kesimlerinde aktif rol almadığı her sistem, Ortadoğu’yu bir adım geri götürmekten başka bir işe yaramayacaktır. Dolayısıyla, bu doğrultuda yapılan tüm çalışmalar ve emekler de heba olacaktır.

Dileğim Ortadoğu’da kadına bakışın değişmesi ve eşitlik değerleri çerçevesinde kurulan demokratik hükümetlerin hayata geçirilmesi.

Dileğim Ortadoğu için dün ütopya olanı bugün gerçek olması!

3 yorum:

  1. sufiler ruhun cinsiyeti yok derler.bütün ilahi dinlerin geliş sebepleri arasında kadını korumak vardır.kime karşı,erkeğe ve onun baskıcı şiddet içeren gelenekselliğine karşı.bu o kadar güçlüdür ki, ilahi mesajın da zaman içinde, içi boşaltılarak korku kulelerine yeni tuğlalar taşınır.şimdi orto doğu hareketli.batının desteğinin güçlü olduğu durumlarda özgürlük beklentisi biraz iyi niyetli olsa da dilerim doğunun gelenekçi kurallarını yıkarken, batının nesneleştirici rüzgarlarına kapılmazlar...sevgiyle Bahanur

    YanıtlaSil
  2. Dileklerinize gönülden katılsam da malesef bu kadar iyi niyetli olamıyorum:( Binlerce yıllık süregelen ataerkil toplumsal yapının değişimi hükümet değiştirmek kadar kolay ve az şiddetli olmayacaktır. Ortadoğuda kadın olmak ateşten bir gömlek giymekle eş değer, bence. Mücadele etsen ayrı, kabullensen ayrı bir şekilde o gömleği hiç üzerinden çıkaramıyorsun. Ama iletişim bu derece kolaylaştığı ve yaygınlaştığı günümüz dünyasındaki olumlu durumlara kayıtsız kalamayacakları da muhakkak. Kadınlar için mücadele edenler, inşallah o azmi ve sabrı hiç kaybetmezler.
    Bu arada Ayşe Böhürler'in bu konuyla ilgili bir belgeseli vardı, sonrasında ise kitap olarak yayınladı. O ülkelerde kadın olarak yaşamak istemeyeceğini söylemişti, dindar olmasına rağmen ki, ben de bu duyguyu paylaşıyorum.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Renksiz ve Fatma,

    Değerli yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Öncelikle ben de sizler gibi, Ortadoğudaki bu sürecin oldukça sancılı olacağına eminim. Çarklar bu kez de kadınlar için dönecek ve endüstri bu şekilde devam edecek. İyimser olmamız gerektiğini düşünüyorum; çünkü her iki durumda da kaybedilecekse, bari onurumuzla yenilelim ki kendimizle gurur duyabilelim. Biz en azından insanlık adına barış diledik diyebilelim. Önemli olan da ütopyaların güzel olması değil midir zaten?

    Bahanur

    YanıtlaSil