7 Mart 2011 Pazartesi

DÜNYADA KADIN: Bir Fransız ve Afgan Kadın

    Bugün 8 Mart Kadınlar günü diye başlayan binlerce yazı yazıldı ve yazılmaya devam edecek. Geleneği bozmak istemedim ve bir kadın olarak görevimi layıkıyla yerine getirmek istedim. Bugün 364 gün dünyanın çoğu yerinde yok sayılıp, sadece bir gün hatırlanmaya değer varlığı; kadını konuşmak için buradayım. Kadın denince akla neler gelir acaba? Biyolojik haliyle mi ele alınır kadın, yoksa toplumsal normlar bazında mı? Kadını kadın yapan nedir ve kadın neden ''ezilen'' sınıfta yer almak zorundadır? Bu soruların hepsi feminizmin uzmanlık alanına girer ve kendi içinde de sınıflara ayrılan bu yaklaşımı açıklamak için burada değilim. Dünyaya şöyle bir bakıp geçeceğim; kim nerede ne yapıyor diye... Sihirli bir halıya ihtiyacım yok bunun için; gerçekler gün gibi ortada, gözüme öyle bir batıyor ki her kıtadan...

    Gelin bir hikaye yaratalım iki kadın üzerinden, daha bir belirginleşsin kıtalar arası uçurum. Gerçek daha bir nüfuz etsin ki içimize, unutmak mümkün olmasın bu kez. Unuttuğumuz sandığımız tüm anılar su yüzüne çıksın kadın olmakla ilgili. İtirafnamelerimiz olsun, kendimize bile itiraf edemediğimiz şeyleri konuşalım bu hikayede... İki kadın olsun ayrı dünyaların insanı ikisi de. Fransız Magalié ve Afgan Nafas. Aynı yarımkürede yaşayan, dünya üzerinde iki kadın, aynı yaşlarda... Magalié bir tıp öğrencisidir; Nafas ise henüz 17 yaşını doldurmadan elinde su testisi en yakın kuyuyu arayan evli bir genç kadın.

                                                                                                                              08/03/2011

      Sabahın ilk ışıklarıyla güne uyandı Magalié. Yetişmesi gereken dersi vardı ve aceleyle hazırlanıp dışarı çıktı. Garajdan arabasını çıkardı ve kampüse doğru yola koyuldu. Giderken ''Noir Desir'' dinledi ve öğleden sonraki eylemi düşünmeye başladı. Kadınlar günü münasebetiyle okuldan kızlarla sembolik bir eylem gerçekleştirme kararı almışlardı günler önce. Kırmızı ışıkta beklerken makyajını yapmayı da ihmal etmedi. Pratik olmak kadın olmanın bir gereğidir, derdi hep. Gerçekten de pratik kızdı. Modern şehir yaşamının getirdiği çılgınca hayata dayanabilmek için pratik olunmalıydı zaten. Okula vardığında arabasını park edecek yer aradı ve bulduğunda ders çoktan başlamıştı. Çekinerek içeri girdi, ve şaşkınlıkla hocasının gülümseyerek onu içeri davet ettiğini gördü. Bugün kadınlar günü Matmazel, dedi hoca şakayla karışık bir ciddiyetle. Magalié rahatladı. Gün boyu okulda kadın haklarından ve kadınlardan bahsedildi. Okuldan sonra eyleme katıldı ve tüm Fransız kadınlar kadın hakları adına bağırırken yürüyüşte, köşede dilenen Afrikalı kız gözleri faltaşı gibi açılmış halde onları izledi. Eylemciler kızın yanından geçti, ve kimse o kızı fark etmedi... Magalié akşam yemeğini arkadaşlarıyla yedi ve gece yarısına kadar eğlendi. Gecenin geri kalanını da sevgilisiyle geçirdi. Yatmadan önce kadın olduğu için kendini mutlu hissetti ve huzur içinde uykuya daldı...

                                                                                                                           08/03/2011

     Sabah ezanıyla uyandı Nafas. Koyunların melemeleri geliyordu ağırdan. Ev ahalisi uyanmış, namaz kılıyordu. Bebeği beşikte mışıl mışıl uyuyordu. Sevgiyle baktı oğluna. Oğlu onun için bir hazineydi, çünkü kocasının onunla evlenme sebebi erkek evlada sahip olmak istemesiydi. Ben ne yapardım sen kız olsan, dedi Nafas uyuyan oğluna. Her şeyden bihaber bebek uyumaya devam ederken, Nafas ahıra gidip koyunları besledi. Yürümesi gereken 10 km vardı kuyuya gitmek için. Kadın kervanına katıldı ve hep beraber gittikçe ağırlaşan güneşin altında burkalarla yürümeye başladılar. Yolda bir grup gazeteciye rastladılar, aralarında kadınlar da vardı. Komşu kadınlardan biri ''Bu Avrupalılar deli, ne görmeye gelirler ki buraya!'' dedi. Diğer kadınlardan onaylayan mırıltılar yükseldi. Nafas durakladı ve gazeteci kadınları izlemeye başladı. Erkeklerin arasında ne işleri var, diye düşünmeden edemedi. Ayıpladı bir an, sonra devam etti yoluna. Suları kuyudan çekip evlerine döndüklerinde vakit çoktan öğlene yaklaşmıştı. Nafas'ın bebeği uyanmış, açlıktan ağlamış ve tekrar uyumuştu. Kocası gelir gelmez çıkıştı Nafas'a. Geç geldiği için sağlam bir azarı kayınpederinden de işitti. Gözyaşları içinde evde geri kalan işleri yapmaya koyuldu. Radyoyu dinlemeye başladı bir yandan, kocasının Taliban zamanından beri sakladığı... Radyoda ''Kadınlar Günü'' protestosunu manipüle eden polislerin ''kahramanlığını'' dinledi. O gece yatağa gittiğinde mutsuzdu Nafas. Gecenin geri kalanını kocasıyla ve bebeğiyle geçirdi; uyurken kadınlığına lanet ederek...

     Yarattığımız hikayede geçen kadınların yaşamı birbirine taban tabana zıt. Yaşadıkları coğrafyadan tutun da, kültürlerine, dinlerine kadar. Farklılıkların mahvettiği yaşamlarla karşı karşıya değil miyiz zaten her gün? Binlerce Nafas ve Magalié yaşamıyor mu etrafımızda Türkiye için konuşursak? Bir mahalle farkı bile hayat tarzını ortaya koyarken, kültür ve din farklılığı araya girdiğinde olacakları siz düşünün. Bugün Kadınlar Günü. Magalié uyanacak ve okula gidecek, Nafas su bulmaya giderken...

     Bizler ayrı dünyalarda olacağız aynı havayı solurken onlarla... Yürüyeceğiz yolda, bakacağız ama görmeyeceğiz. Kadın her zaman kadın olarak kalacak; arzu nesnesi, uşak, hamal, anne... Dünyada hergün binlerce kadın doğacak ve her biri ayrı hayatlarda ''kadın'' olacaklar... Her şeye rağmen kadın olmanın ayrıcalığını da acısını da tadacaklar. İmrenecekler, kıskanacaklar, sevecek ve sevilecekler. Papatya olacak bazıları kırda bitecek, bazıları orkide olacak kucakta sevilecek... Ama hepsi ''Çiçek'' olarak kalacaklar...

    Tüm ''Çiçeklerin'' Kadınlar Günü kutlu olsun ve evrendeki tüm kadınlar en azından bugün huzur bulsun... Bugün için dileğim ve umudum budur...



      




                                                                                                                     
                                                                                                                               




     


                                                                                                  

1 yorum:

  1. Dünyanın her yerinde kadının türlü türlü sıkıntılvrı var. zulme uğruyorlaqr. Oysa insanın ve kadının, hatta bütün varlıkların zulüm görmesini hiç bir din, hiçbir anlayış, hiçbir akıl öngöremez. Oysa vicdanının sesini dinlemeyen niceleri insanlık suçu işleyebiliyor.

    YanıtlaSil