21 Aralık 2010 Salı

Sağ-Sol Derken?


       Siyaset tartışma konusu olunca kendini oldukça gergin hisseden bir birey olarak, böyle alengirli bir konuya neden girdiğimi merak edenler için kısa bir açıklama yapmak da yarar vardır. Geçenlerde arkadaşın biriyle yaptığım sağ-sol uzantılı bir tartışma konusundan sonra, insanların beni anlamak konusunda sıkıntı içinde olduğunu gördüm. Yazdığım politik ve evrensel yazıları baz alırsak eğer, kendimi siyasetin neresinde gördüğüm aslında gayet açıktır. Bana göre politik yaklaşım nedir? Bakınız, nasıl olmalıdır demiyorum; bana göre nasıl diyorum. Tüm sıkıntı aradaki iletişim kopukluğu ve karşınızdaki muhatabınızın ateşli söylemleri yüzünden kaynaklanıyor olabilir, fakat siyaset konuşulurken nabzın kontrol edilmesi de gerekir. Belki de biz kendimizi yanlış ifade ediyoruzdur, ki ben bunu gerçekten hissettiğim için bir şeyler karalama ihtiyacı duydum.

        İçinde yaşadığımız teoride yedi, pratikte altı kıt'adan ve 6 milyar insandan oluşan mavi gezegene dünya adı verilmiş ve yüzyıllardır içinde süregelen bir yaşam makinesi var. Bir tarafta çarklar dönerken, eskiyenler atılıp yerine yenileri koyuluyor. Bir çeşit doğal seleksiyon söz konusu, ve ben insan hayatını vahşi hayvanlardan hiç de farklı bulmuyorum. 21. yüzyıla genel olarak baktığımızda hepimiz öyle ya da böyle çarkın devir daim etmesi için yaşamaktayız. Acımasızlıksa eğer bu, evet gerçekten adı bu olabilir. Hepimiz çarktaki birer dişliyiz ve de birimiz eskidiğinde (ki adı ölümdür), yerine yenisi koyulur. Tamamen işlevselci yaklaşımdır bu. Neden bunu anlatıyorum öyleyse sorusuna verilecek cevap şudur: 21. yüzyılı en gerçek haliyle anlatmak için daha iyisi olamazdı. Ya da varsa gerçekten yazabilirsiniz; büyük bir saygıyla şapka çıkarırım.

       Robinson Crusoe olmadığımıza göre ve zaten bakir bir ada da kalmadığı için ortalıkta, doğal seleksiyona bir şekilde malzeme olmuş evrenin (sözde!) en gelişmiş canlısı olan insanlarız. Doğa iyi ya da kötü olmaya önem vermez, ona göre sadece güç baki olandır. İngilizler buna ''survival of the fittest'' der, ürpertici ama gerçek. En uygun olanın hayatta kalması olarak dilimize kazandırabileceğimiz bu terim, işlerin nasıl yürüdüğünün bariz örneği. Peki neler yapıldı bu çarkı devirmek adına? Kanlı ihtilaller, darbeler, protestolar, manifestolar, kitaplar, örgütler, partiler... Düzeni sürdürmek adına da globalleşme, glokalleşme, kapital devrimler, savaşlar, katliamlar ve hepimizin bildiği şeyler...

      Peki bize ne oldu? Oldum olası ''biz'' kavramı üzerinde durmuşumdur. Siyasi boyutunu bir kenara bırakarak, bu dünya için hala neler yapılabilir, adaletin neresinden kavramak gerek ki çark kurbanları azalsın derdindeyimdir. Protesto insanı değilimdir, anı kurtarmayı severim. Çözümler üretmeyi, gerçekten etkili olmayı. Fakat bunları yaparken antipatik olmamayı başarmayı da severim. İnsanı her şeyden çok severim. Hak hukuksa söz konusu, bir de haklıysam beni tank bile durduramaz. Yeter ki davamın gerçekliğine kalpten inanayım. Oradan demesi kolay, bir de pratikte gör diyenlere de bir çift lafım olur. Ben lafı değil, icraatı önemserim. Mesajım yerine ulaştıysa bir düşmanım daha olmuş demektir. Buna da sevinirim, çünkü bu benin doğru bir adım attığımı gösterir. Eleştirilmekten zerre kadar korkmam. Sadece politik konularda değil; hayatın içinde de öyleyimdir özelimi merak edenler için.

     Benim derdim insandır, mekanımsa dünyanın kendisi. Coğrafyalarda geçen hayatlar, beni coğrafyanın kendisi kadar ilgilendirir. İnsan merkezli hümanizma çerçevesinde fikirlerini ve yolunu oluşturmuş, o yolda da emin adımlarla ilerleyen sıradan bir vatandaş, bir dünya vatandaşıyım. Ben herkesi insan olduktan sonra bağrıma basarım, hakkını da ararım. Voltaire'in dediği gibi: ''Fikirlerinizden nefret ediyorum, ama onları savunabilmeniz için hayatımı feda etmeye hazırım.'' İnsan olmanın temelinde ve bütün dinlerin özünde hoşgörü yatmaz mı zaten? İnsan saygı duymadıkça, dinlemedikçe kendine ne katabilir koca bir hiçten başka?

      Hala Afganistan'da bir kadın açlıktan ağlayan bebeğini susturmak için dileniyorsa, Irak'ta bir bomba daha patlayıp bir hayatı mahvediyorsa, bugün basın özgürlüğü denen şeye zerre kadar riayet yoksa, Afrika'da her saat başı bir çocuk açlıktan ölüyor ve dünya nüfusunun neredeyse %40'ı günde 1 $'ın altında bir refah seviyesinde yaşıyorsa, insanlar fikri haklarına saygı duyulmadığı için içeri atılıyorsa, kadınlar hala ikinci sınıf insan muamelesi görüyorsa, hala 3. Dünya ülkesi kavramı varsa eğer biz neyin bölünmesini yaşıyoruz?

     Sağ-sol derken mahvolan hayatların kendisi değil de neden örneklemler önemli politikada? Eğer aşırı sol deyip de fikirlere uymayan bir hayat yaşıyorsan ey sözde yoldaş, neresindesin sen hayatın? Bu zamana kadar ne yaptın? Kaç canlı kurtardın, kaç gözyaşı dindirdin? Protesto sonrası içtiğin biranın markasını, ayağındaki converse ayakkabıyı, izlediğin Holywood filmini görüp de kendi ironine gülmez misin sen?

     Ey sözde Müslüman ve kapitalist kardeş; Selam'un Aleyküm. Sana uğramadan geçeceğimi mi sandın? İslam dersin, hoca olur talkım verirsin; üzüm salkımını önce sen yersin. Kurban kesersin, İslam dersin; etleri bir fukaraya dahi vermezsin. Söyle bakalım, sen hayatın neresindesin? İslam hoşgörü dini dersin, ırkçılığı, yobazlığı önce sen yaparsın. Paylaşım dersin, bir kuruma bağış yap desem cebine akrep girmiş gibi olursun. Sen kendi ironine gülmez misin?

    Sağ-sol derken neleri harcadık bu hayatta, neleri göz ardı ettik düşünmez miyiz hiç? Anlamsız kavgaların insanı olmaktansa, neden herkes önce kendi kapısının önünü süpürmez? ''Lafım sözde kendilerine -ist takılı kavramlar yükleyenleredir; sürç-i lisan ettiysek affola.'' Neden barış çanlarının hayalini değil de, savaş sözünün hayalini yaşarız içten içe? Neden bomba sesi heyecanlandırır da bizi de, barış güvercinlerinin kanat çırpışı anlamsız ve sıradan gelir?

    Sıradan bir insanım ben, sıradan bir hayata bir kayalığın üstünde oturup bakan. Ben gökyüzüne bakarım; ne zaman mavileşecek de uçurtmamı uçuracağım diye. Ne zaman ağlama sesinin yerini kahkahalar alacak, o zaman benim işim bitti deyip gözlerimi kapatacağım. O zamana dek, ben yine bu dünya için elimden geleni yapacağım. Gönüllülükse eğer, ben en önde giderim. Yardımım dokunacaksa, ben her şeyim. Eğer beyhude çabaların kızıysam eğer, ben hiçim. Bağımsız bir dünya vatandaşının, içten gelen sözleridir bunlar. Altında bir şey aramak anlamsız. Şimdiye kadarki hayatımı bu uğurda harcadıysam eğer, geri kalan ömrümü de bunun için harcamaya değer.

    Sevgi ve barış için,

    Bahanur

2 yorum: