
Yıl 1930. İtalyan işgali tüm Libya'ya yayılmış durumda. Ortadoğu'nun en çok bedel ödeyen, hatta bunu bizzat bedeniyle ödeyen toplumu olan Libya'da İtalyan katliamı başlar. Nüfusun neredeyse %30'u yok olur ve İtalyan faşizmi ülkede kol gezer. 1952'de bağımsızlığına kavuşan ilk Afrika ülkesi Libya'da bir krallık devri başlar. 1969 yılında ise Kaddafi tarafından krallık devriliyor ve yönetimi Kaddafi önderliğindeki Libya Arap Sosyalist Cemahiriyesi ele alıyor. Cemahiriye ise Cumhuriyet ve cemaat arası tuhaf bir karışım. Kitlelerin devrimi anlamına geliyor. Herhalde dünyada uygulandığı tek ülke Libya olmalı! Bunu da Kaddafi'nin uçuk hayallerine bağlayabiliriz. Zira kendisi Libya'ya 10 milyon turist getireceğini iddia edip, 10 bin turisti zor görmüştü!Kaddafi'nin ilk işi tüm partileri kapatmak olmuştur. Çünkü kendisi partilerin, tiranlığa yol açabileceğini düşünmüştür. Sanki kendi monarşik yönetiminin yanında tiranlık büyük bir ayıpmışçasına!
Ülkeye halk kapitalizmini (!) getireceğini söyleyen Kaddafi ülkedeki tüm özel gazeteleri kapatır. Ülkenin büyük gelir kaynağı olan petrolü yandaşlarına dağıtıyor ve kendisini desteklemeyenleri petrolden mahrum bırakarak cezalandırıyor. Bugün nüfusu 7 milyon olan Libya'da halk aylık 90 TL gibi bir gelirle hayatını idame ettirmeye çalışıyor. İşsiz, aç ve umutları kalmamış potansiyel bir gençlik, Mısır ve Tunus'tan cesaret alarak neler yapmaz? Bugün gördüklerimiz 40 yılı aşkı bir süredir Kaddafi'nin liderliğindeki Libya'nın birer yansımalarıdır. Bugün, hala oralarda ayda 90 TL ile geçinmeye çalışan insanlar varsa, komşularınız ayaklanmışsa, lideriniz her zamankinden daha acımasızsa yapacak daha iyi neyiniz olabilir isyan etmekten başka?
Dünyada durum ne? Her zamanki gibi 'popcorn' kuşağı dönmekte televizyonlarda. Tepkisiz ve ilgisiz bir şekilde insanlar sadece olacakları izliyorlar. Tıpkı Kosova'yı, Çeçenistan'ı izledikleri gibi. Bana dokunmayan bin yaşasın anlayışı Libya içinde sürüyor! Kan dökülüyor ve Libya bunun bedelini çok ağır ve adaletsiz bir şekilde ödüyor! BM her zamanki gibi diplomatik açıklamalar peşinde. Halkın davayı kazanmaya ihtiyacı var, kuru lafa değil! Bu insanlar yıllardır vaatle, yalan ve dolanla zaten uyutulmakta. Daha fazlasına ihtiyaç yok. Barışın kısa zamanda Libya'ya da bir uğramasını, işi gücü yoksa eğer vaziyete bir göz atmasını dileyerek yazımı Anggun'dan “World” ile kederden dibe vurmuş bir halde bitiriyorum...
Oh world, naked and bruised,
Oh world, got so much to lose,
Oh world, tired and used,
Oh world, please tell me
What on earth is going on?